Köpüğünde keyif, her yudumunda tebessüm, telvesinde umut saklı bir fincan kahve…
1554’te Halep’li Hekim ve Şam’lı Şems’in biraya gelerek Tahtakale’de açtığı ilk kahvehaneden bu yana kahve hayatımızın tam kalbinde yer etmiş durumda. O zamanlar dünyanın merkezi kabul edilen kadim kentte kahvenin büyülü dünyası, tadına bakan herkesi kendine hayran bırakırkensarıklarına karanfillerini yerleştirip kahvehanenin yolunu tutan İstanbullular, kitaplarla bezeli mekanlarda şiir ve satranç ile tanışma fırsatı bulurdu. Orta Asya’dan Anadolu‘ya miras mangala ile şenlenen masalarda İstanbul’un dertleri anılır, bayramlar kutlanır, sohbetle birleşen kalpler kahvenin telvesinde derin muhabbetlerle buluşurdu.
O günlerden bugüne miras kalan kahve ile dostluğumuz ise İstanbul’un 1800’lü yılların sonunda tanıştığı çikolata ile başka bir anlam kazandı.
Sevdiğimizin gözüne bakarak yudumladığımız kahvede huzuru, annemizle dertleşirken içtiğimiz kahvede şefkati, babamıza ikram ettiğimiz az şekerli kahvenin telvesinde sevgiyi, dostlarla içtiğimiz kahvenin köpüklerinde neşeyi bulduk. Bu kıymetli paylaşımlara eşlik eden ve minik bir parçasıyla bizleri tebessüm ettiren kahvenin buram buram paylaşım kokan biricik dostu ise şüphesiz çikolata oldu.
Peki bu kadim dostluğu bu bayramda da yaşatmaya, küslüklerive dargınlıkları sevgiye dönüştürmeye, samimi paylaşımları çikolata ve kahvenin dostluğuyla pekiştirmeye ne dersiniz?
Tadı damağınızda, muhabbeti hatrınızda, neşesi tebessümünüzde saklı lezzetleri birleştireceğiniz bir bayram dileriz.
Sevgilerimizle,
Mabel Çikolata
İstanbul’un Güzeli Nişantaşı Bir Sonraki:
Çölyak Hastalığında Beslenme ve Çikolata