Unutulmaya Yüz Tutan El Sanatları -4

17 Mayıs 2019 • Kültür ve SanatUnutulmaya Yüz Tutan El Sanatları -4 için yorumlar kapalı2196

Unutulmaya yüz tutmuş birbirinden değerli el sanatlarımızı sizlere hatırlatmak ve bilgilerinizi pekiştirmek adına hazırladığımız yazı dizimizin son bölümünde camcılık, bastonculuk ve naht sanatları hakkında sizleri bilgilendiriyor olacağız.

Sanatın en şeffafı: Camcılık

Oldukça büyüleyici işlerin ortaya çıktığı camcılık sanatı, aynı zamanda öğrenmesi oldukça güç olan sanat dallarından biridir. Antik çağdan beri inşaat malzemesi, süs eşyası gibi çeşitli yerlerde kullanılan camın ilk defa ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmese de yapılan araştırmalar, camdan yapılmış ilk nesnelere İslamiyetten önce 16. yüzyıl‘da rastlandığını ve bu maddelerin Mısır ve Mezopotamya’da ortaya çıktığını gösterir. İlk olarak Mısırlılar tarafından bulunup geliştirilen cam tekniğinin ise zaman içinde geliştirilip üreticilere satılarak M.Ö 1250 yıllarında Mısırlılar tarafından ihraç edildiği bilinmektedir.

Cam sanatının gelişiminde en önemli merkez şüphesiz Venedikveya Muranoolmuş; Venedikusulü cam üretimiyse 15. ve 16. yüzyıllarda tüm Avrupa‘ya özellikle de Almanya‘ya yayılmıştır.

Gelelim Türklerin camla buluşmasına..

Yapılan kazı çalışmalarında Artukluve Selçuklusaraylarından ele geçen renkli cam parçalarından Türklerin Orta Asya’dan beri cam kullandığı; Osmanlı döneminde ise devlet tarafından desteklenen camcılığın başlı başına bir sanayi ve sanat halini aldığı bilinir. Padişah III. Selim’in Osmanlı cam sanatının gelişimine ivme kazandırmak amacıyla Derviş Mehmet Dede’yi cam tekniklerini öğrenmek üzere Venedik yakınlarındaki Murano Adası’na göndermesi ise bunun en önemli göstergesidir. Öğrendiği tekniği kendi sanatı ve yaratıcılığı ile birleştirip geliştiren Derviş Mehmet Dede ise Türk cam sanatının en ünlü tekniği haline gelen “çeşm-i bülbül” ü burada ortaya çıkarmıştır.

Işık altında çevrildiğinde veya göze yaklaştırılıp uzaklaştırıldığında bülbül gözü şeklinde hareler oluşturuyor olması nedeniyle bu ismi alan ve her biri sanat eseri olan çeşm-i bülbüllerin tekniğini ve imalatını yaygınlaştıran kişi ise Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa olmuştur.

1935’te Beykoz’da kurulan Paşabahçe, modern çeşm-i bülbül üretimi ve satışının adresi olurken;  dönemin ünlü cam ustası Yusuf Görmüş; bu sanatının gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. 1970’li yıllardan itibaren Denizli’deki Şirinköy’de de üretilmeye başlayan çeşm-i bülbül modelleri hem yerli hem de yabancı ‘cam sanatı’ meraklılarının yoğun ilgisini çekmektedir.

Yaşlanınca kıymeti anlaşılan: Bastonculuk

İlk olarak yürümeyi kolaylaştırmak adına dayanak olarak kullanılan baston çeşitli tekniklerle işlenip süslenerek sanatsal bir nitelik kazanmış; tarihte ise silah, otorite veya iktidar sembolü olarak  kullanılmıştır. Anadolu’da 19. yüzyıl ortalarında kullanılmaya başlanan ve yaygınlaşan bastonun ana malzemesi ağaçtır.

Kızılcık, akça ağaç, akgürgen, ceviz, çam, gül, çınar, kayın, fındık, meşe, kiraz ve porsuk ağaçlarından yapılan bastonun süslemesinde ise insan ve hayvan figürleri, bitkisel/geometrik motifler, girişik bezeme adı verilen geçmeler ve yazılar kullanılır. Yılan motifli bastonların şifa dağıttığına inanılırken, sözlü kültürdeki en önemli yansıma; Halil Naci Akseki’nin 1992 yılında yazdığı Devrek Bastonu Destanı’dır.

Zonguldak’ın Devrek, Bitlis’in Ahlat, Sakarya’nın Taraklı ilçeleri, bastonculuğun önemli merkezlerinden olurken, 1984 yılından beri her yıl Zonguldak Devrek’te Temmuz ayında “Devrek Baston Festivali” düzenlenmektedir. Her ustanın maharetini sergilediği bastonculuk ise ne yazık ki günümüzde diğer el sanatları gibi kaybolmaya yüz tutmuş meslekler arasında yer almaktadır.

Unutulmaya yüz tutmuş el sanatı: Naht

Naht, hattatlık ve tezyinat sanatının bir araya gelmesiyle oluşan ve ağaç oyma sanatı olarak tanımlanan sanatın isimdir.  Hat sanatıyla yazılan yazıların oyma, kakma, kabartma ve yakma teknikleriyle ahşaba işlenmesi sonucu ortaya çıkan desenin veya motifin, ahşap oyma ve işleme teknikleriyle ayrıştırılmasıyla oluşur. Sabır ve zaman gerektiren ve ağaca şekil verilerek yapılan Naht sanatının tarihi Selçuklular dönemine dayanır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde cami mimarisinde süsleme sanatı olarak kullanan Naht; minber, kapı, pencereler ve rahlelerde daha sıklıkla kullanılmıştır.

Kültürel mirasımızın çok önemli bir parçası olan el sanatlarımızın tamamını sizlerle paylaşmak mümkün olmasa da, dört bölümden oluşan yazı dizimizin geçmişimize sahip çıkmak ve değerlerimizi gelecek nesillere taşımak adına katkı sağlamasını diliyoruz.

Benzer İçerikler

Comments are closed.