212 Yıllık Efsane: Şekerci Cafer Erol

23 Mayıs 2019 • Çikolata Ustaları212 Yıllık Efsane: Şekerci Cafer Erol için yorumlar kapalı9583

Şekerci Cafer Erol; kuruluşu bundan 212 yıl öncesine dayanan, fabrikasyon tipi üretime direnerek hala el emeğiyle ve katkı maddesi kullanmaksızın üretim yapan Kadıköy Çarşı’ya yolunuz düştüğünde uğramadan geçemeyeceğiniz yerlerden biri.

Kapısından girer girmez, birbirinden renkli akide şekerleri, elma şekerleri, el yapımı marzıpanları, Osmanlı zamanından bu yana tadı değişmeyen lokumları, reçelleri ve lezzet yüklü çikolataları sizi adeta çocukluğunuza götürüyor. Ailenin 5. kuşağının temsilcisi Nurtekin Erol’un söylediğine göre, bu dükkanının sırrı yaptıkları işe duydukları “tutku” ve “temizlik”te saklı… Bize ait olan tatları bizim için koruyan Şekerci Cafer Erol’un hikayesini gelin birlikte dinleyelim..

Şekerci Cafer Erol’un oldukça eski bir tarihi olduğunu biliyoruz. Temelleri Eminönü’nde atılan markanızın hikayesini bizimle paylaşır mısınız?

Babamın dedeleri 1807’lerde Taşköprü’den Eminönü’ne gelmişler ve burada şekercilik yapmaya başlamışlar. Dünya Savaşı’na kadar 100 yıldan fazla bir süre bu işi götürmüşler. Fakat I. Dünya Savaşı’nda ekonomi altüst olup bir yangın atlatınca Taşköprü’ye geri dönmüşler. 1925’te dedem ve babam Cafer Erol, yeniden İstanbul’a göç etmişler. Beyoğlu Balıkpazarı’nda, Eminönü’nde, Kadıköy’de üç dükkânla işe başlamışlar. 1945’den sonra ise babam Kadıköy’e gelip dükkanımızı tekrar açmış. Daha önce biz 1807 olan kuruluş tarihimizi bilmiyorduk. Kültür Üniversitesi’ndeki yetkililer yaptığı bir araştırma sonucu bu bilgiye ulaşarak bize bunu belgelerle takdim ettiler.

Babamdan sonra işi ben teslim aldım ve 60 yıldan beri sürdürüyorum. Evimiz de işimiz de hep aynı yerdeydi. Okuldan gelir gelmez işe giderdik, sokakta gezmek o dönem yoktu. Biz de o günden bu yana severek bu işi yapmaya devam ediyoruz. Benim bir oğlum ve bir kızım var. Her ikisi de üniversite eğitimlerini tamamladılar ama bu işten kopmadılar. Kızım Yonca, İstanbul Üniversitesi İletişim fakültesi mezunu ve çeşitli medya kuruluşlarında görevler aldı. Oğlum Hakan ise Yeditepe Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nden mezun. İkisi de üniversitede aldıkları eğitimleri doğrultusunda yönetimimizde görevlerini sürdürüyorlar. Bu da bizim için hem avantaj hem de büyük bir mutluluk kaynağı.

Bu aile geleneğinin 5 nesil boyu sürmesinde en önemli etmen nedir sizce? Ürünlerinize bu tadı veren sırrı bizimle paylaşır mısınız?

Öncelikle çekirdek bir aile olarak birbirimizden hiç kopmadığımızı söylemeliyim. Ayrıca yaşadığımız ve çalıştığımız bölge olan Kadıköy’ün yaşam şekli de bunda etkili oldu. Aile olarak biz hiçbir zaman ayrılmadık. Çocuklarımızla çekirdek ailemizi büyüterek, ilişkilerimizi saygı ve sevgi çerçevesinde, birbirimizi rencide etmeden sürdürüyoruz. Baba-kız veya baba-oğul arasında ilişkimiz tamamen arkadaşlık ilişkisine dayanıyor. Bizde “baba ne derse olur” gibi bir durum söz konusu değil. Herkesin fikrini açıkça söyleyebildiği demokratik bir aile yapısına sahibiz. Şirketin iyi yürümesi için babanın “şunu yapın” gibi bir şey söylemesi değil, herkesin fikrini dile getirmesi ve en güzel yolu bulması önemli. Biz mutluluğu bu şekilde yakaladık ve bu mutluluk da işimize yansıdı.

Şeker konusunda Şekerci Cafer Erol’un bir felsefesi olduğundan bahsetmişsiniz, bunu aktarabilir misiniz?

Bir şekercinin ana felsefesi ‘tutku’dur. Bu mesleğe âşık olmadan, kaynayan kazanların başında saatler geçirmeden, lezzetli ürünlere ve başarıya ulaşmak oldukça zor olur. Şekercinin felsefesindeki bir diğer temel ilke “temizliktir”. “Akide şekerini döktüğünüz işleme taşı temiz olmazsa, şeker oradan kalkmaz. Çok temiz ve hassas olmalı ki, şeker taşı ısırmasın. ‘Şekerin taşı ısırması’ terimi, temiz olmayan taşa yapışması anlamına geliyor. Eskiye, çocukluğumuza ait lezzetlerin bugün de itibar görmesi beni mutlu ediyor. Tek amacım, halkın güvendiği yerden, kaliteli ürün alması. Bu nedenle şikayetlerini ve memnuniyetlerini bildirmelerini istiyorum. Ancak eleştirilerle daha iyiye doğru yol alabiliriz.

Özellikle akide şekeri ve lokum konusundaki uzmanlığınız ile tanınıyorsunuz. Üretim aşamasında hala aynı reçeteler mi uygulanıyor mu? Şu an kaç çeşit akide ve lokum üretiyorsunuz?

Bizim reçetelerimiz eski Osmanlı sarayından gelen reçetelerin hemen hemen aynısıdır. Değişen bir tek şey şimdiki şartlarda üretimdeki hammaddelerin daha kolay bulunması ve çeşitlerin çoğalması. Eski reçeteleri yeni ürünlere adapte ediyoruz. Biz ürünlerimizde doğal pancar şekeri kullanıyoruz. Hammaddelerimizi yöresel olarak almaya çalışıyoruz. Fıstığı Gaziantep’ten, fındığı Giresun’dan, kayısıyı Malatya’dan, vişneyi Kütahya’dan getirmeye çalışıyoruz. Üretimde hep bu mantık ile ilerliyoruz.

Reçetelerimizin hepsi orijinal, sadece yeni ürünleri bu reçetelere adapte ediyoruz. Ayrıca ürün portföyümüze yeni tatlar ekliyor, yeni ambalajlarla müşterilerimize sunuyoruz. Çünkü mecburen gelişen ve değişen dünyada biz de kendimizi yenilemek durumundayız. Ancak, eski ananeyi, mutfak kültürünü, pişirme düzenini bozmadan bunu yapıyoruz. Örnek olarak şu anda sanayii tipi 500 kiloluk, 1 tonluk lokum pişirme kazanları var. Biz ise hala 30-40 kiloluk kazanlarda eski usulde devam ediyoruz. Böylece şeker pişerken aynı yoğunluğa sahip oluyor. Ama büyük kazanlarda aynı lezzeti alamazsınız.

25 çeşide yakın akide şekerimiz var. Lokumda ise eskiden pudraşekerli lokumlar vardı. Şimdi yeni bir trend olarak Arapların bizden istediği şekillerle Arap lokumları dediğimiz lokumlarla birlikte toplam 40 çeşide ulaştık. Her gün yeni bir çeşit çıkarmaya çalışıyoruz. Yurtdışındaki müşterilerimizin damak tatlarına uygun yeni ürünler üretiyoruz.

Marzıpanda (badem ezmesi) da oldukça başarılıyız. Biz zaten badem ezmesi yapıyorduk ama yurtdışındaki geziler ve fuarlara gittiğimizde Fransa, Almanya gibi ülkelerde marzıpanın çok revaçta olduğunu gördük. Özellikle oğlum, yeniliğe çok açık olduğu için bu ürünü Türkiye’de üretmek ve müşterilerimize sunmak konusunda ısrarcı oldu. Biz de bu ürünü müşterilerimize sunduk ve çok sevildi. Dükkanımızda sattığımızdan daha çok yurt dışına ve küçük butiklere satış yapıyoruz. Hatta bayram ya da ramazan öncesi çok sipariş geliyor ve tamamı el emeği olduğu için bazen yetiştiremiyoruz.

İş hedeflerinizden bahseder misiniz lütfen? İhracat konusunda planlarınız var mı?

İhracat yapıyoruz ama daha çok butik tarzı bir çalışma şeklimiz söz konusu. Biz sanayii tipi üretim yapmadığımız için yurtdışı için çok fazla ürün üretmiyoruz. Küçük çaplı ihracat yaptığımız İngiltere, ABD ve Rusya gibi ülkeler bizim için önemli pazarlar. Bizim 100 kişilik bir ekibimiz var, ürünlerimizin hepsi de el emeği. Bu nedenle Türkiye’deki iç talebi ancak karşılayabiliyoruz.

İstanbul’da kaç şube ile hizmet veriyorsunuz? Yeni şubeler açmayı planlıyor musunuz? Planlıyorsanız hangi lokasyonları tercih edeceksiniz?

Kadıköy, Göztepe, Akasya AVM, Emar, Aqua Florya AVM, İstinye Park AVM, Sirkeci şubeleri ve Ataşehir’deki fabrika mağazamızla birlikte toplam 8 şubemiz var. İmalat yerimizi de mülkü bize ait olan 2500 metrekarelik bir alana taşıyoruz. Ben üretim yerinin hijyenine ve üretim koşullarının uygun olmasına çok özen gösteriyorum.

Biz yüksek oranda şubeleşmeye çok açık değiliz. Çünkü şubelerde, sizin kendi üretim yerinizdeki kalitede bir üretim ve hizmet söz konusu olamayabiliyor. Ancak başında birebir durursanız o hizmeti alıyorsunuz ama bıraktığınız zaman olmuyor. Bu noktada kaliteli eleman yetiştirmek ve bu işi iyi yapan birilerini bulmak da çok zor. Türkiye’de işsizlik olduğunu söylüyorlar ama ben buna inanmıyorum. Sadece işi beğenmeme durumu söz konusu.

Tatlı ve şekerleme endüstrisi sektörünün gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’de şekerleme ve pasta endüstrisi son zamanlarda çok gelişti ve Avrupa ile yarışır duruma geldi. Eskiden yurtdışı fuarlara gitmek ve oralardaki gelişmeleri takip etmek çok mümkün olmuyordu. Ancak şimdi bu konudaki imkanlar oldukça fazlalaştı. Herkes kendini hem fuarlar hem de internet aracılığı ile geliştirmeye başladı ve birbirleriyle rekabet eder duruma geldi. Türklerin el maharetleri de oldukça iyi olduğu için yurtdışı ile yarışta oldukça şanslıyız ve başarılı olacağımıza çok inanıyorum. Önümüzün açık olduğunu söyleyebilirim. Ürünlerimiz her yerde beğeniliyor. Hem Arap hem Avrupalı hem de Uzakdoğulular, şekerleme ürünlerimizi, pastalarımızı ve çikolatalarımızı beğeniyorlar.

Eskiden ambalaj yaparken bile ürün tedarik etmekte sıkıntı yaşıyorduk. Şimdi Türkiye’de de her türlü ambalaj ürününü bulabiliyorsunuz. Bu da önemli bir gelişme.

 

Benzer İçerikler

Comments are closed.