Tarihimizde ‘millet olma yolundaki en büyük adımımız’ olarak kabul edilen, önce Milli Mücadele yılları, ardından Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’e giden öykümüzün en önemli mihenk taşı olan 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin bu yıl 105’inci yıldönümünü kutluyoruz… Bu tarihi zafere liderlik eden ulu önder Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere; 105 yıl önce Çanakkale’de mücadele veren tüm şehit ve gazilerimizi saygıyla anarken, bizi ‘millet’ yapan bu önemli kilometre taşını daha iyi anlayabilmek için gelin o zorlu günleri ve zafere giden yolu birlikte hatırlayalım…
1.Dünya Savaşı sırasında, 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda İttifak Devletleri Osmanlı İmparatorluğu ve müttefiki Almanya ile bunların karşısındaki İtilaf Devletleri Britanya İmparatorluğu ve Fransa orduları arasında geçen Çanakkale Savaşı, deniz ve kara harekâtı olmak üzere iki aşamalı gerçekleşti. Savaşın ilk adımı olan 18 Mart 1915 Deniz zaferimizle sonuçlandı. Bundan bir sene geçmeden 9 Ocak 1916’da ise milletimiz Çanakkale Kara Zaferi’nin sevincini yaşadı.
Çanakkale’yi tarihimizdeki diğer önemli zaferlerden ayıran en önemli faktör ise yoksulluk ve sefaletle sürekli geri çekilen ve uluslararası arenada artık ‘hasta adam’ olarak ün salan Osmanlı’nın tarihini adeta yeniden yazarak üzerindeki tüm paylaşım projelerini bozguna uğratması oldu…
“Bir milletin ruhu elde edilmedikçe o millete egemen olunamaz”
Çanakkale’yi geçip Osmanlı Devleti’nin başkenti konumundaki İstanbul’u alarak Boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletleri’ni zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı’na giren düşmanlar, burada top ve tüfek açısından kendisinden çok daha zayıf ancak azim açısından onlardan çok daha mücadeleci bir milli güçle karşılaştı. Çünkü tıpkı ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Bir milletin ruhu elde edilmedikçe, bir milletin azim ve kararı kırılmadıkça, o millete egemen olmanın imkanı yoktur.”
Çanakkale, Anadolu insanını birbirine kenetleyen, ortak tarih şuurunu pekiştiren bir ‘millî ruh’tu. Ayrılıkların unutulduğu, ırk ve memleket farkının gözetilmediği bu mücadelede Türk askerinin vatan sevgisi, şehitlik ve gazilik duygusu, şüphesiz onu başarıya götüren en önemli faktörlerdendi.
Churchill: “Türkler adeta bir kale gibi dikilmişti”
Başarılı siyasi kariyeri 1915 Gelibolu yenilgisinden sonra düşüşe geçen ve donanmayla Çanakkale Boğazı’nın geçilebileceği, ardından da rahatça İstanbul’a ulaşılabileceği konusundaki ısrarcı tavrıyla müttefik ordusunun tarihi yenilgisine zemin hazırlayan Britanyalı politikacı Winston Churchill, o döneme özel “Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişti” yorumunu yapmıştı. Peki düşman karşısında kale gibi dikilen bu ruh, gücünü nereden alıyordu? Yanıtı kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk’ün mücadeleci liderliği ve komutasındaki askerlerin, onun emri ile gözünü kırpmadan ölüme atılmasında yatıyordu.
Çanakkale Savaşı’nda Conkbayırı, Anafartalar ve Arıburnu’nda görev yapan Mustafa Kemal Atatürk, Conkbayırı’ndaki örnek müdahalesi ve savaşın son aşamalarında üstlendiği görevlerle ‘Anafartalar Kahramanı’ olarak tanınmış ve sonrasında yarbaylıktan albaylığa terfi etmişti. Uyumaksızın ve dinlenmeksizin askerlerini mücadelede tutan Mustafa Kemal, cephanesi biten 57. Alay’a süngü taktırarak düşmana saldırı emrini vermiş, “Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler ve başka komutanlar alabilir” şeklindeki ünlü sözünü burada söylemişti. Atatürk anılarında Conkbayırı’ndaki o mücadeleyi “Herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştı” sözleriyle ifade eder.
Dünyada ölüm emrini alıp ölebilen kaç asker vardır?
Çanakkale’de Türk askerinin savaşma kararlılığı, azim ve iradesi konusunda uzman olan Alman Harp Tarihçisi Carl Von Clausewitz, bu zaferin önemini “Dünyada ölüm emrini alıp ölebilen kaç asker vardır?” diyerek vurgulamıştı… Çanakkale’de şehit olan askerlerin siperleri hiç boş kalmamış, sıradakiler hemen yerini almıştı. Geriden gelenler arkalarına bakmadan ölüme koşmuşlardı. Dünya Harp Tarihi bu açıdan ilk defa kendisine ölmeyi emreden komutanın emrini gözünü kırpmadan yerine getiren Mehmetçikle tanışmıştı.
Kocaman bir dünya savaşının sadece bir cephesi olsa da, Çanakkale hem kazanan hem de kaybeden için oldukça pahalıya mal oldu. Her iki taraftan toplam 500 binden fazla insanın kaybına neden olan savaşın sonunda İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı’nı geçemedi ve İstanbul’u işgal edemedi. Bu zaferin sadece milli mücadelemizde değil, Rusya’da zorda kalan Çarlık Rejimi’nin devrilmesinde ve I. Dünya Savaşı’nın 2 yıl uzamasında da önemli bir pay aldığını ekleyelim…