Ruhumuza iyi gelecek kitap önerileri- I

7 Şubat 2020 • GenelRuhumuza iyi gelecek kitap önerileri- I için yorumlar kapalı2034

‘Kendini erteleyen insan’ tanımı size de bir yerlerden tanıdık geliyor mu?

Günümüz yaşamının karmaşıklığı, iş hayatının yoğunluğu, dış sesler, başkalarının beklentileri ve sorumluluklarımız derken, hep bir yerlere yetişmeye çalışırken buluyoruz kendimizi. Başarı kazanmak, onaylanmak, takdir edilmek hatta sevilmek güdüleriyle kapasitemizin üzerinde bir çaba sarf ederken, fotoğrafta farkında olmayarak atladığımız yegane kare kendimiz oluyor, ‘kendini erteleyen’ insanlara dönüşüyoruz. Oysa tüm psikolojik ve spritüal öğretiler bize önce kendimizi tanımamızı, bilmemizi, öz değerimizi öncelikle kendimizin teslim etmesi gereğini ortaya koyar. Bu yolda kendimizi yargılamadan anlamaya, şefkat göstermeye, sınırlarımızı çizmeye, gerektiği zaman hayır demeye ve gerektiğinde affedici olmaya ihtiyacımız var. Gelin, kendimizi daha fazla ertelemeden fotoğrafa yeniden dahil edebilmemiz için gerekli olan adımları içeren kitap önerilerimizin ilkini yakından inceleyelim.

Şefkat- Zorlayıcı Duygu ve Durumlarla Yaşayabilme Sanatı

Öz şefkat denilen kavram, MEF Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü Öğretim Üyesi ve Bölüm Başkanı Doç. Dr. Zümra Atalay’ın ‘Şefkat’ adlı kitabında detaylı olarak anlatılıyor. Kitapta neden kendimize gerektiği kadar şefkat gösteremediğimiz, zor durumlarda bu kavramı nasıl hayatımıza dahil edebileceğimiz, pek çok örnekle birlikte aktarılıyor. Kişinin zayıf anlarında iç dünyasını anlaması, acısını görmesi, çok zorlu zamanlarında kendine yüklenmemesi, olası hata ve yetersizliklerinin insan olmasının bir parçası olduğunu bilerek kendine sarılması, en basit ifadeyle öz şefkatin tanımı. Fakat çoğu zaman, özellikle de çocukken güvenli bağlanmayı öğrenememiş bireylersek, bizi yarışa yönelten yaşadığımız toplumda şefkati zayıflıkmış, kendimize şefkat göstermeyi ise bir zaman kaybıymış gibi görmeye başlıyoruz. Kendimizi disipline etmek ve sorumluluklarımızı fark etmek için kendimizi acımasızca yargılamak ise, bizi daha depresif, üzgün ve yalnız hissetmeye meyilli yapıyor. Oysa yargılamasız bir nezaketle yaklaşarak benzer acıları yaşayan milyonlarca insandan biri olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Mükemmeliyetçi kişiler kendilerine karşı daha az şefkatli iken, öz şefkatli kişiler kendileri için yüksek hedefler koyup onlara ulaşmak için çaba sarf etseler de hedefledikleri her şeyin gerçekleşmeme ihtimalini bilip kabul edebiliyorlar.

Şefkatin önündeki ilk engel, acı veren duyguyu yok saymak

Acı veren duygulardan kaçınmak ve onları yok saymak, şefkatin önündeki ilk engel. Başlarda kaçınsak ve uzak dursak da acıya karşı bir kabul geliştirme sürecinden geçiyoruz. Ama acıyla savaşmak yerine onu anlamayı seçmemiz, şefkate açılan bir kapı… Kitapta şöyle bir benzetme yapılmış: “Yaşamdaki acılar bir bardak suyun içindeki kum gibidir. Eğer onu oradan çıkarmaya çalışırsanız, kumla savaşırken suyun daha da bulandığını görürsünüz. Kısa bir süre için de olsa akışı görmek ve zihnimizin berraklaşmasını sağlamamız önemli.”

Yaşamımızın ilk döneminde nasıl bir muamele görmüş olursak olalım, bunun bizim kaderimiz olmadığını vurgulayan kitaba göre, çocukluğunda güvensiz bağlanma geliştirmiş bir kişi, yetişkin yaşamda güvenebileceği birini bulmayı başarabilir, duygusal partneri sayesinde önemsenmeye değer biri olduğunu görerek yeniden güvenli bağlanabilir, çok doğru bir terapistle çalışabilir ve bir gün tüm dış araçlara bağlı kalmaksızın gücünü kendi kaynaklarından sağlayabilir. Şefkati hayatımıza dahil etmeye pek çok farklı açıdan yaklaşan kitapta, bu kapsamda pek çok çözüm önerisi, bilimsel formül ve meditatif yöntemler yer alıyor.

Benzer İçerikler

Comments are closed.